Çalışma Yaşamının “Küçük Dev Adam”ları

TTB Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi Cilt 5 Sayı 4 Nisan 1996

Prof.Dr.A.Gürhan Fişek

Oy veremeyecek kadar küçük,

Ekmek parası getirecek kadar büyük.

Günümüzde “özveri”nin en büyüğünü çocuklar yapıyor. Çocukluğunu işyerinin kapısında bırakıp, küçük dev adımlarla üretimin taa içine kadar giriyor. Artık işlikte o bir büyüktür.

*

1924 yılından önceki çalışan çocuklar, ne çocuk hakları kavramını duydu; ne de böyle bir olanağı vardı… 1802 yılından öncesinde çalışan çocuklar, çalışma ortamının kural konularak düzeltilebileceğinden habersizdiler. Yetişkin işçiler de öyle…

1802 yılında İngiliz Parlamentosu’nda kabul edilen “Çırakların Bedensel ve Tinsel Sağlıkları Hakkında Yasa”, hem sosyal politika tarihinin ve hem de çocuk çalıştırmanın, ilk uygulanabilen yazılı kuralıdır. Yalnızca çocuklar için değil; yetişkinler için de… 1924 yılında Cemiyeti Akvam (Milletler Cemiyeti) tarafından kabul edilen Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi de, ekonomik,sosyal ve kültürel haklara değinen ilk insan hakları belgesidir. Yalnızca çocuklar için değil; yetişkinler için de…

Ülkemizde çalışan çocuklara yönelik yazılı kurallar, 1926 tarihli Borçlar Yasası ve 1930 tarihli Genel Sağlığı Koruma Yasası’nda (U.HıfzıssıhhaK.) bulunmaktadır. Ama 18.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda ve bazı Avrupa ülkelerinde çıkarılan fermanlar nasıl, uygulamada kendisine bir yer bulamamışsa; bu yasaların çalışan çocuklara ilişkin hükümleri de öyle yer bulamamıştır. Hele 1977 ve 1986 yıllarında kabul edilen çıraklık eğitimini düzenleyen yasalardan sonra, çocuk işçilerin adı çırak olmuş ve iş hukukunun koruyucu şemsiyesinin dışına alınmışlardır. Buna karşın, çocuklara getirilen korumalar sınırlı kalmıştır.

Kanımızca, toplumun çıraklara vefa borcu vardır. Çünkü yaşıtları, kamu fonlarından yararlanarak bir yandan eğitimlerini sürdürür, öte yandan çocukluklarını yaşarken; okulu bırakmak zorunda kalıp da çalışma yaşamına katılan çocuklar, bir yandan üretime aktif olarak katılırken, öte yandan da çocuk kimliklerini yitirerek, erişkin bir role bürünmeye çalışmaktadırlar.

O zaman üzerinde tartışılması gereken olgu, topluma bu vefa borcunu nasıl ödeteceğimiz konusudur. Bu konuda somut eylem planları ve model önerilerine geçmeden önce, Türkiye’de toplumun çocuk çalıştırılmasına yönelik tutumunu ve çalışan çocukların durumunu incelememiz gerekir.

birinci bölüm

Türkiye’de, toplumun, çocukların çalıştırılması konusundaki tutumu

Çocukların çalıştırılması, toplumda değişik tepkiler uyandırmaktadır. Hekimler ya da genel olarak sağlıkçılar, çocukların çalışma ortamlarındaki tehlikelerle (ister bedensel, ister ruhsal kaynaklı sorunlara yol açsın) yüzyüze gelmelerine tepki duyarlar. Toplum hekimleri ve toplum bilimciler, çocuk çalıştırılmasının hem geçmişte ne denli vahşi uygulamalara sahne olduğunu bilirler ve hem de bundan kaynaklanan “sosyal” (toplumsal) boyutlu tehlikeleri akıllarına getirirler; olaya tepki duyarlar. Eğitimciler, çocukların, tam öğrenme ve kendilerini tanıma-geliştirme döneminde, okullardan uzakta kalmalarının yanlışlığını bilirler ve buna tepki duyarlar.

Buna karşın, çocuklar,

  • çalışmaktan başka seçenekleri olmadığını,
  • okulda verilen bilgileri yaşamlarında somut olarak kullanamadıkları,
  • öğrenim sürecinde meslek lisesini ya da üniversiteyi bitirmekten başka çare olmadığını bunu sağlayabilecek aile katkısını bulamayacaklarını

bilirler. Bu olanağı sağlamayan toplumsal yapılara tepki duyarlar. Ama kendi başlarının çaresine bakarlar; çalışma yaşamına gönüllü olarak katılmak isterler. Yaptığımız araştırmalarda gönülsüz olarak çalışma yaşamına katılan çocukların oranı, İstanbul’da % 6,8 ve Ankara’da % 20,2 olarak saptanmıştır. Aynı çocuklarda soruşturma derinleştirildikçe, yaşlarının yükselmesine koşut olarak, okula dönme isteğinin de arttığı görülmüştür. Araştırmaya katılan çalışan çocukların ortalama olarak İstanbul’da % 47,8 ve Ankara’da % 41,3 ‘ünün okula dönme isteği olduğu ortaya konulmuştur1,2. Bu saptamalar ve çeşitli gözlemler, çocukların, çalışma yaşamında, canlarını dişlerine taktıklarını; soğuğa, kötü muameleye, uzayan çalışma sürelerine, kendilerinden büyük çocuklarına baskısına ve olumsuz çalışma koşullarına karşın ayakta durmaya çalıştıklarını göstermektedir. Çünkü gelecekteki yaşamlarını güvenceye almak için başka çareleri yoktur.

Aileleri de çoğunlukla, çocuklarının meslek öğrenebilmesi ve güvencesiz bu dünyada bir an önce kendi ayaklarının üstünde durabilmesi için bu çözüme olumlu bakarlar. Yaptığımız araştırmada, güncel ekonomik kaygılarla çocuğun çalışmasını isteyen ailelerin oranı, araştırma kapsamındaki ailelerin % 14,6’sını oluşturmaktadır. 2 Çünkü sosyal güvenlik sisteminden ya hiç yararlanamamaktadırlar (çoğunlukla), ya da sağlanan olanakları yeterli bulmamaktadırlar. Hatta aileler, çocuğun erken yaşta çalışmaya başlamısını, yaşamla bir an önce tanışmasını onun toplumsallaşması için de önemli bir araç olarak görürler. Geleneksel olarak getirilen bu meslek eğitimi modelinin, zararlarını görse de, çocuğu güvenebileceği ustaların yanına vererek, bu zararı, dengelemeye çalışırlar. Bazı ana-babalar ise, çocuklarını eve katkıda bulunmakla görevli araçlar olarak görürler. Onların yapamadıkları ana-babalık görevini toplum üstlenmelidir (Toplumsal aile = Toplum koruması).

İşverenler, bunları da tek bir renk olarak görmek sakıncalıdır. Yapılan araştırmalar işverenlerin, işyerlerinde sağladıkları iş sağlığı güvenliği koşulları bakımından farklı özellikler gösterdiğini ortaya koymaktadır. İşyeri büyüklükleri arttıkça, yoğun sermaye yatırımı gerektiren işlere doğru kayıldıkça ve çocuk çalıştırmaktan uzaklaşıldıkça, işyerlerinin koşulları da düzelmektedir.3 Çocuk emeğinin neden işverenlerce kullanıldığının yanıtları, aynı anda, hem ucuz emek kullanımını ve hem de sosyal bir işlevi yerine getirmeyi içermektedir. Her yanıtta bu iki eğilimin dozları birbirinden farklılık gösterir.4

ikinci bölüm

Türkiye’de çalışan çocukların durumu

Çalışan çocuklar üzerine yapılan araştırmalar, 7-15 yaş dilimindeki çocukların iki kümede toplanmasında yarar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kümelerden biri tam zamanlı çalışan, öteki de okuyan çocuklardır. Öğrencilerin içinde de okul dışı zamanlarda çalışan çocuklar vardır (Her gün okul çıkışında çalışan, yaz tatillerinde çalışan). Bu kümeler ve alt kümeler, çocukların dünyasını, arkadaşlık ilişkilerini ve yaşama bakışlarını derinden etkilemektedir. Dolayısıyla, çocuklara yönelik sağlık-sosyal müdahalelerin biçimini ve araçlarını da belirlemektedir.

1985 yılında yaptığımız5 ve 1995’de yinelediğimiz, ülkemizde yapılan ilk geniş kapsamlı olan “çalışan çocuk” araştırmamızın sonuçlarından yararlanarak, iki küme arasındaki farklılıklara dikkat çekmek istiyorum:

1. Tam zamanlı çalışanlarla öğrenimini sürdüren çocuklar arasındaki köken farklılıkları:

TABLO 1

ARAŞTIRMAYA KATILAN ÇALIŞAN ÇOCUKLAR İLE OKUYAN ÇOCUKLARIN

KÖKENLERİNE GÖRE DAĞILIMLARI

KÖKEN ÇALIŞAN OKUYAN
Okul çıkışı çalışan Yazın çalışan Çalışmayan
Kentte doğan * %58,0 %78,4 %80,0 %85,1
Köyde doğan ** %42,0 %21,6 %20,0 %14,9

Tablo 1’den görüldüğü gibi, çalışanlar arasındaki kentli payı, çalışmayanlar arasındaki kentli payının çok altındadır. Bu kırsal kesimde çocukların erken yaşta aile işlerinde çalışmaya başlamasıyla yakından ilgilidir. Çalışma ve yaş olgusu, kırsal yaşamda birbirine karışmış durumdadır. Yaptığımız bir araştırmada, çocukların, kırsal kesimde, ürün çeşidine göre, 6-9,6 yaş arasında çalışmaya başladığını ortaya koymuştur.6

Sencer – Erbilgen, 101’ı 15 yaş ve altında olan çırakların %36,4’ünün köy doğduklarını ortaya koymuşlardır.7 Kasabalarda doğanları da bu rakkama kattığımızda, araştırma kapsamına giren çırakların %61,8’inin kırsal kökenli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bulgu bizim araştırmamızla elde ettiğimiz bulguyla uyumludur (%57,5). Kırsal kökenin ağırlığı, çocukların çalışma yaşamına katılma nedenleri üzerinde de etkili olmaktadır.

2. Çalışmaya başlama nedenleri yönünden farklılıklar:

Araştırma kapsamımıza giren 404 tam zamanlı çalışan çocuktan elde ettiğimiz bulgulara göre, kırsal kökenli olan çocukların % 39,6’sı çalışma yaşamına meslek edinmek amacıyla girerken; kentsel kökenli olan çocuklarda bu oran % 13,3’lerde kalmaktadır. (Bkz. Tablo 2)

Tablo 2

Kökenin Çocuk İşçinin Tam-zamanlı Çalışma Nedeni Üzerindeki Etkisi

KÖKEN DENEKLERİN
Çalışmak İsteme Nedenleri Kent(%) Köy(%) Yüzde Sayı
Ailesinin onun ekonomik katkısına gereksinme duyması 37,8 28,4 34,7 140
Meslek edinmek istemesi 13,3 39,6 22,0 89
Okumaktan hoşlanmaması 22,2 17,2 20,5 83
Yalnızlık duyması ve arkadaşlarına özenmesi 11,5 5,2 9,4 38
Boş gezmek istememesi ve daha çok cep harçlığı edinmek istemesi 22,2 8,2 11,6 47
Diğer 1,9 1,5 1,7 7
Denek sayısı 270 134 404

Okul dışı zamanlarda çalışan ve araştırmamıza katılan 164 öğrencinin, çalışmaya başlama nedenleri önem sırasına göre şöyle sıralanabilir:

Tablo 3

Okul-dışı Zamanlarda Çalışan Çocukların
Kendilerine ve Ailelerine Göre
Çalışmaya Başlama Nedenlerinin Dökümü

Çocuğun anlatımına göre
kendi görüşü
Çocuğun anlatımına göre
ailesinin görüşü
Sokakta kalıp boşuna zaman geçirmemek % 9,8 % 47,1
Meslek öğrenmek %27,3
Ekonomik katkı (ailesine, okul giderlerine) %75,0 %17,6
Diğer %15,2 % 8,0

3. Ailelerinin gelir-güvence durumuyla çocukların çalışmaları ve okuyabilmeleri arasında yakın ilgi vardır. Öğrenimi sürdüren çocuklar arasında en düşük gelir diliminde yeralanlara bakıldığında:

  • Hiç çalışmayanlardan bu gelir diliminde yer alanların payı
: % 43,0
  • Yaz tatillerinde çalışanlardan bu gelir diliminde yer alanların payı
: % 50,0
  • Okul dışı zamanlarda çalışanlardan bu gelir diliminde yer alanların payı
: % 55,1

Demekki, gelir düştükçe bir yandan okurken, bir yandan çalışma eğilimi artmaktadır.

Babasının eve düzenli parasal katkı verebilmesi ile çocukların çalışma ve okuma seçeneklerinden herhangi birine yönelmesi arasında da yakın ilgi bulunmaktadır. “Yaşayan ve eve düzenli para getiren babası olan” çocukların, çalışan çocuklar içindeki payı % 67,9 iken, okuyan çocuklar içindeki payı % 89,7’dir. Görüldüğü gibi, güvencesizlik çocukları çalışma yaşamına itmektedir.

4. Çalışan ve okuyan çocukların boy-ağırlık ortalamaları, günlük diyetteki protein alımları ve sorunlu vücut sistemleri yönünden farklılıklar bulunmaktadır. Araştırmamızda 15-18 yaşlar arasında yeralan çocukların her yaştakileri ayrı ayrı gözönüne alınarak boy ve ağırlık ortalamaları ile normal değerler karşılaştırılmıştır. Çok sınırlı sayıda olan normal sınırlar dışında yeralanlar dışta kalmak üzere, çalışan ve okuyan ayırımına dayalı karşılaştırmalarda, okuyan çocuklardan yana anlamlı istatistiksel farklılıklar bulunmuştur.

Aynı biçimde, günlük diyetteki protein alımı yönünden yapılan karşılaştırmalarda, çalışan çocukların % 91,0’ı , okuyan çocukların ise % 95,6’sı yeterli düzeyde bulunabilmişlerdir.

Saptanan sağlık sorunları incelendiğinde, çalışan çocuklarda ilk üç sırayı Diş (%40,6), KBB (%18,3) ve Göz (%9,4) ; okuyan çocuklarda ise KBB (%30,0), Diş (%19,8) ve Göz (%19,8) almaktadır.

5. Arkadaşlık ilişkileri ve boş zaman etkinlikleri de iki çocuk kümesi arasında farklılıklar göstermektedir. Tablo 4, boş zaman etkinliklerinden toplanan verilerden bazılarına dayalı olarak hazırlanmıştır.

TABLO 4

ÇOCUKLARIN BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ İLE

ÇALIŞMA DURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

Boş Zaman Etkinlikleri ÇALIŞAN ÇOCUK OKUYAN ÇOCUK
Çalışan* Okuyan
Kitap okuyan % 48,0 % 54,9 % 92,7
Gazete okuyan % 81,0 % 74,5 % 95,5
Sinemaya giden % 50,4 % 58,8 % 82,1
Spor yapan % 61,5 % 80,4 % 89,4

Tablodan da görüldüğü gibi, tam zamanlı çalışan çocuklarda boş zaman etkinlikleri en düşük düzeydedir. Bu kümede yapılan incelemelerde, haftalık çalışma süreleri 56 saati aşanlarla aşmayanlar arasında da bu etkinlikler yönünden ikincisinden yana olumluluklar saptanmıştır. Okul dışı zamanlarda kendisini çalışmak zorunda hisseden çocuklarda da boş zaman etkinliklerine ayrılan süre kısıtlıdır. Buna karşın, okurken hiç çalışmayan çocukların her boş zaman etkinliğinde diğerlerinden daha olumlu bir konumu vardır.

6. Çocukların en yakın arkadaşlarının yeraldığı küme bakımından da belirgin bir farklılık ve ayırım ortaya çıkmıştır. Çalışan çocuklar % 73.7 sıklıkla yine bir çalışan çocuğu en yakın arkadaşı olarak bellerken; okuyan çocuklar % 93,8 sıklıkla yine bir okuyan çocuğu en yakın arkadaşı olarak bellemektedir.

Her iki kümede yer alan çocukların üçte ikisi, en yakın arkadaşlarının en beğendikleri yanlarını şu sözcüklerde anlatmışlardır: dürüst, açık sözlü, sırdaş, arkadaşlığı iyi, uyumlu, cana yakın.

Çocukların ideal edinmek istedikleri kişileri söylemeleri istendiğinde, çalışan çocukların % 63,6 ‘sı “böyle bir kişi”nin olmadığını söylemiştir. Bu yanıtı veren, okuyan çocukların oranı ise % 29,0’dur. İdeal edinmek istediği kişi bulunduğunu belirtenler arasında ilk sırayı, çalışan çocuklarda işverenleri (%55,1) ve okuyan çocuklarda ise, aileden biri (%63,5) almaktadır.Çalışan çocuklar arasında, ailesinden birine benzemek istediğini söyleyenlerin oranı, %35,5’dir.

Çocuklara neden bu kişilere benzemek istedikleri de sorulmuştur. Bu soruya alınan yanıtlarda, ilk sırayı, çalışan çocuklarda % 58,5 ile “mesleğinde başarılı olduğu için ya da onun gibi rahat yaşamak için” ; okuyan çocuklarda ise %67,9 ile “saygın, bilgili, sevilen ve iyi olduğu için” yanıtı almaktadır.

7. Gelecek beklentileri yönünden de farklılıklar vardır. Çalışan ve okuyan çocuklarda ileride ne olmak istedikleri sorulduğunda da farklı yanıtlar alınmaktadır. “Kendi işini kurmak isteyenler” çalışan çocuklar arasında %50,9’luk bir paya sahiptir. Bu pay, ilkokuldan sonra öğrenimini sürdürmemiş olanlarda, kırsal kökenli olanlarda, yüksek sermaye yatırımı gerektirmeyen mesleklerde ve erkeklerde yükselmektedir.

Okuyan çocuklarda ise kendi işini kurmak isteyenlerin payı % 44,3’tür. Çalışan kızlar arasında kendi işini kurmak isteyenlerin payı % 15,8’tir. Kızlarda gelecekteki çalışmaya yaşamını belirleyecek olan ana etmen evliliğidir. Kızların % 29,8’ı eşinin görüşüne bağlı olarak hareket edeceğini; % 24,5’ı işten ayrılıp ev hanımı olacağını; %17,5’ı çocuğu olunca çalışmaya ara vereceğini söylemiştir.

Görüldüğü gibi, çalışan ve okuyan aynı yaştaki çocukların dünyaları arasında çok belirgin bir ayrışma ortaya çıkmıştır. Bu ayrışma, ileriki yaşamda da kişiler arasındaki uçurumun, diyalog kuramamanın ve dayanışma içinde hareket edememenin bize anahtarlarını vermektedir. Toplumun bütünselliği ve özverili olabilmesinin anahtarı, bu küçük yaşlarda çocuklar arasındaki farklılıkların giderilebilmesi ve dayanışmanın sağlanması ile ilgilidir.

üçüncü bölüm

Türkiye’de çalışan çocuklara olan vefa borcunun ödenebilmesi için

eylem planları ve model önerileri

Toplumun küçük yaşta gelir ve gelecek kaygısı içine giren çalışan çocuklara karşı vefa borcu vardır. Bu borç, ertelenemez bir borçtur. Çünkü çocuklar, her an zedelenmektedirler. Öte yandan, üç-beş yıl içinde evlenecekler – çoluğa çocuğa karışacaklardır. Bütün bunlardan ötürü, çocuk işçilere yönelik eylem planlarında ivedilik ögesi çok önemlidir.

Bu ivedilik ögesi, çocuklara yönelik çalışmaların biri kısa erimli(vadeli) diğeri uzun erimli olmak üzere iki düzeyde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Uzun erimli eylem planını, çocukları çalışmaya iten nedenlerin ortadan kaldırılması; diğer bir deyimli Yoksullukla Savaş (YOS) programı olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.

Kısa erimli eylem planı ise, çocukların çalışma koşullarının düzeltilmesi ve sorunlarının hafifletilmesine yönelik eylemleri içerir. Bu eylemler, Fişek Enstitüsü’nün çalışan çocuklara ve yetişkinlere yönelik olarak sunduğu, tümelci sağlık hizmetlerini, çalışma ortamını olumlu hale getirmeyi hedefleyen ortam ölçümlerini, danışmanlık, eğitim, iş güvenliği hizmetlerini ve “önlemler sergievi”ni içermektedir.

Fişek Sağlık Hizmetleri ve Araştırma Enstitüsü olarak çalışan çocuklara yönelik etkinliklerimizi geliştirerek bir model çerçevesinde kavramsallaştırdık. Fişek Modeli, adını verdiğimiz model çalışması, toplumun çalışan çocuklara karşı vefa borcunu ödeyebilmesi için önerdiğimiz yoldur.

Enstitümüzün deneyimleri, küçük sanayi sitelerinde kurulan ortak sağlık-güvenlik birimlerinin geliştirilmesine dayanmaktadır. Çalışan çocuklara yönelik olarak, hem işyerlerini tek tek gezen mobil ünit (Yürüyen Klinik), hem sanayi sitesinin içinde bir ilk yardım-kurtarma birimi (Sanayide Sağlık Merkezi) ve hem de Çıraklık Eğitimi Merkezi’ndeki birimi (Okul Sağlığı Birimi) içermektedir.

Çalışan çocukların, çalışma yaşamında karşılaştıkları en önemli risklerin başında sosyal riskler gelmektedir. çocuk kimliğinin yitirilmesi de bu tehlikelerin önemli sonuçlarından biridir. Çocuk işyerinde, yetişkinlerin ve kendisinden daha büyük çocukların yanında ayakta kalabilmek için, çocuk kimliğini bırakmak zorunda kalmaktadır. Çocukluğunu yaşayamamaktadır. Yalnız kalmaktadır. Bunun için modelimizin içerisinde geliştirdiğimiz eylem planı “Çocuk Kimliğinin Yeniden Kazandırılması” çalışmasıdır.8 Spor bilimlerinin olanaklarından yararlanarak, çocuklar arasındaki dayanışmanın, benlik gelişiminin ve çocukluğunu yaşayabilmenin olanakları yaratılmaya çalışılmaktadır.

Böylece, hem küçük işyerlerine yönelik iş hekimliği hizmetinde ve hem de Mesleki Eğitim Merkezleri’nde okul hekimliği hizmetlerinde, üç hekimlik dalının olanaklarından yararlanmaktayız: İş hekimliği, okul hekimliği, spor hekimliği-eğitimi.

Çalışan çocuklara yönelik Enstitümüzce geliştirilen hizmet modelimiz (Fişek Modeli)9 , Türkiye için “ilk”leri getirdiği gibi, dünya için de “ilk”ler ve “özgünlükler” taşımaktadır. Bu modelin sıralananlara eklenebilecek en önemli dört özelliği,

  • katılımcılığa açık oluşu,
  • yenilenebilir ve yinelenebilir karakteri,
  • kendi kendini finanse edebilmesi ve
  • bir odak çevresinde örgütlenen uygulama merkezlerinden (Ankara, İstanbul, Denizli, İzmir) oluşmuş olmasıdır.

Bu model çalışma, çocukların, uluslararası insan hakları belgeleri ile ve Anayasamızla kazandıkları hakları yaşama geçirmeyi hedeflemektedir. Bu yönüyle, toplum hekimliği eylemi, bir yönüyle de insan hakları eylemi özelliği taşımaktadır.

Dünyadaki “ilk” çocuk bayramını kabul etmenin kıvancını yıllardır dile getiriyoruz; sıra çalışan çocuklara yönelik koruyucu programların (vefa hizmeti ve YOS) bayraktarlığını yapmaya geldi.

Bunun yolu da, çocuklar adına ya da onları için bir şeyler yapmaktan çok, onların kendi haklarına sahip çıkmaları, geleceklerini ekonomik zorlardan arınmış olarak kurmaları için, örgütlenmelerine olanak vermektir.